Soru Sor
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Prof. Dr Ekrem Gürel
Türkiye’de, ulusal bir Bilim ve Teknoloji Politikası izleme ve uygulama çabaları, planlı kalkınma dönemleri ile başlamıştır. Birinci Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmaya başlandığı dönemle (1963-67) eş zamanlı olarak da TÜBİTAK kurulmuştur (1963). O tarihlerden günümüze kadar, bu çabalar değişik hükümetler tarafından çeşitlendirilerek artma eğilimi göstermiştir. Bunlardan en önemlisi ise 1983 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) oluşturulmasıdır. Fakat bütün bu çaba ve iyi niyetlere rağmen arzu edilen sonuçlara ulaşmada ülkemiz istenen başarıyı bir türlü yakalayamamıştır. Bunun en temel sebeplerinden birisi, ulusal bir ortak politikanın oluşturulmasında yaşanan kurumlar arası sevk ve idare sorunu, yani koordinasyon sorunu olmuştur.
Buna bir de uygulayıcıların (hükümetlerin), bu politikaların hayata geçirilmesinde süreklilik (bazen mucbir sebeplerden ötürü, örneğin darbeler) ve kararlılık (çoğunlukla samimiyet ve beceri eksikliğinden kaynaklanan) göstermemeleri de eklenince, şimdiki tablo ile karşı karşıya kalınmıştır. Çarpıcı bir örnek olarak, iyi niyetlerle oluşturulan ve yılda iki kez toplanması kararı alınan BTYK, ne yazıktır ki ilk toplantısını ancak 1989’da, yani kuruluşundan 6 yıl sonra yapabilmiştir! Yeterince bilgi üretemeyen, ürettiği sınırlı miktardaki bu bilgiyi de teknolojiye dönüştüremeyen ve sonuç itibariyle toplumunun refahını artıracak yenilikleri (inovasyon) yakalamakta geri kalmış bir Türkiye, bölgesinde sahip olması gereken ekonomik büyüklüğe ve siyasal ağırlığa ne yazık ki hiç bir zaman sahip olamamıştır.
Bilimsel ve teknolojik birikimlerin hızlı bir şekilde ekonomik ve toplumsal açıdan bir yarara (yeni bir ürün, hizmet, sistem veya üretim yöntemi) dönüştürebilmesi, inovasyon (yenilik) becerisi olarak tanımlanmaktadır. Günümüz koşullarında, bir ulus, bilim ve teknoloji alanında gösterdiği yetkinliği (şayet varsa) inovasyonda da gösterebiliyorsa, bunu başaracak organizasyonel birikim ve becerisi varsa ancak o zaman, küresel ölçekte ekonomik ve siyasal açıdan söz sahibi bir güç haline gelebilir. Bu açıdan, Türkiye’nin, bilim ve teknoloji alanında alacağı tedbir ve iyileştirmelerin yanında, aynı zamanda bir Ulusal İnovasyon Sistemi de oluşturma zorunluluğu vardır. Bu sistem, ekonomik, siyasi ve sistemsel bir bütünlük içerisinde ele alınmalı, süreklilik ve kararlılık arzetmelidir.
Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikası, “Türkiye’nin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmek, bilim ve teknolojiye hakim, inovasyonda yetkinleşmiş bir ülke yaratmak” şeklinde tasarlanmalı ve stratejik bir konu olarak ele alınmalıdır. Gelecek nesillerimizin güvenliği ve bölgemizdeki varlığımızın devamı için Bilim ve Teknoloji ile Eğitim alanlarında yapılacak kökten reformlara ve ulusal bir hamle harekatına ihtiyaç vardır. Bu anlamda, ulusal bilim ve teknoloji politikamız; bilim ve teknolojiyi önemseyen, bilim ve teknoloji üretmede beceri kazanmış, bu becerilerini süratle ekonomik ve toplumsal refaha dönüştürme refleksini elde etmiş, küresel ölçekte insanlığın ortak mirası olan bilim ve teknolojiye yeterince katkı sağlayan saygın bir TÜRKİYE yaratmayı hedeflemelidir.
Türkiye’nin Bilim-Araştırma-Teknoloji Üçgenindeki Temel Problemleri
- Bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin yürütülmesinde tek seslilik ve samimiyet hep eksik kalmıştır. Bunun en tipik örneği olan, iyi niyetlerle oluşturulan BTYK’na bile arzu edilen işlerlik kazandırılamamıştır.
- Benzer şekilde, bilim ve araştırma adına yapılan planlamalar, ekonomik kalkınma programlarımız ile uyumlu halde yürütülememiştir.
- Başta üniversitelerimiz olmak üzere, araştırma kurumları ile uygulayıcı kuruluşlar ve sanayi arasında işbirliği imkanlarını geliştirici ve AR-GE hizmetlerini artırıcı bağlantılar yeterince kurulamamıştır.
- Temel araştırmalar, uygulamalı araştırmalar ve teknolojik gelişmeden oluşan üç ayaklı sistemde, zincirin halklaları arasında olması gereken ilişkiler ağı oluşturulamamıştır, böyle bir reflektif yetenek ne yazık ki hala geliştirilememiştir.
- Mali ve sosyal ortam yetersizliklerinden kaynaklanan, araştırma kuruluşlarına gidecek elemanların yetiştirilmesi gitgide zorlaşmıştır. Nitelikli AR-GE elemanı sayımız hep düşük düzeylerde seyretmiştir.
- Bilişim kuruluşları arasındaki iletişim ağları gereği gibi kurulamamıştır. Yurt dışı bilgi ağları (en azından Avrupa Birliği) ile ülkemiz arasında kurulmaya başlanan bağlar henüz yeterince geliştirilememiştir.
Bilim ve Teknoloji Bakanlığı
Şu anda ülkemiz neden bilim ve teknoloji alanında hak ettiği yerde değildir? Ya da bütün bu çabalara rağmen ülkemiz neden bilim ve teknoloji yarışına bizden sonra başlayan birçok ülkenin gerisindedir? Bu sorulara cevap oluşturabilecek en temel unsur, Cumhuriyetin ilanından bu yana bilimsel ve teknolojik gelişmeleri artırmaları amacıyla kurulan kurum ve kuruluşların hiyerarşik yapısı ve örgütlenme biçimlerinden kaynaklanan senkronizasyon (eşgüdüm) sorunudur.
Bugün, sanayi toplumlarının teknolojik atılımlar göstererek bilgi çağına geçiş yaptıklarını görmekteyiz. Çünkü bilgi çağına geçişte, toplumların tam sanayileşmiş (üst düzey teknolojik üretim yapabiliyor) olmaları bir ön gerekliliktir. Durum böyleyken, ülkemizin sanayileşme sürecine çok geç girmesi ve ancak hala yarı-sanayileşmiş bir ülke olması sebebiyle çok gerilerde kalmış durumdayız. Yapılması gereken şey, ülkemizin stratejik çıkarları doğrultusunda belirlenecek olan ulusal bilim ve teknoloji politikalarını hiç zaman kaybetmeden işlevsel bir yönetim yapısı içerisinde uygulamaya koymaktır. Bu nedenle, bilim, teknoloji ve inovasyona ilişkin karar ve uygulamaların; bürokratik yavaşlıktan uzak, koordinasyon sorunu yaşamayan merkezi bir otorite tarafından ivedilikle alınmasını sağlamak gerekir. Bu otoritenin adı Bilim ve Teknoloji Bakanlığı olmalıdır. Bilimsel ve teknolojik üretim sürecinde başarı kazanılması bu süreçteki halkaların bütünlüğüne bağlıdır. Bu halkalardan birinin kopmasının stratejik amaçları önleyecek nitelikte olacağı göz önüne alınarak, Türkiye’deki tüm bilimsel ve teknolojik araştırmalarda, ilgili kurumların üretim, yönetim, denetim ve eşgüdüm bağlamında Bilim ve Teknoloji Bakanlığı adı altında toplanması yararlı olacaktır. Ülkemizin en stratejik örgütlerinden birisi konumunda olacak böyle bir bakanlığın örgütsel yapsında, bilim ve teknoloji alanında yetkin akademisyen ve uygulayıcılar görev almalı, eğitim politikamız ile birlikte değerlendirilerek bütçesi anlamlı miktarlarda artırılmalıdır.
Türkiye’de AR-GE Faaliyetlerinin Bütçesi
Türkiye’de AR-GE harcamalarına ayrılan GSMH ortalama % 0.5, ekonomik olarak aktif her 10,000 kişiye düşen AR-GE personelinin sayısı ise 10 civarındadır. Orta vadede, bilimsel çalışmaların daha çok desteklenmesi ve teknolojik alt yapının geliştirilmesi amacıyla, AR-GE faaliyetlerine ayrılacak bütçenin GSMH’nın en azından %2,0’si seviyesine, her 10,000 kişiye düşen AR-GE personel sayısının da 25’e çıkarılması hedeflenmelidir. Üyesi olmaya çalıştığımız AB’de bu rakam ortalama %1.9 olup, bunun önümüzdeki yıllarda, ABD, Japonya, İsveç ve Finlandiya gibi gelişmiş ülkelerin sahip olduğu %3 düzeyine çıkarılması hedeflenmiştir.
Artırılacak finansal destekler ve uygulanacak yeni politikalar, şu hedeflerin gerçekleşmesini mümkün kılacaktır:
- bilim ve teknoloji yeteneği yükselmiş
- yetişmiş insangücü artmış
- eğitim ve öğretim sistemi gelişmiş
- AR-GE faaliyetleri anlamlı ölçüde hızlanmış
- özel kesimin AR-GE faaliyeleri içindeki payı artmış bir TÜRKİYE.
Bilim ve Teknoloji Adına Türkiye İçin Neler Yapılmalıdır?
Yüksek öğretimde ve bilimsel araştırmada evrensel kaliteyi yakalamış üniversiteler yaratabilmek için, örgütsel ve mali açıdan tamamen yenilenmiş, çağdaş normlara oturtulmuş yeni bir Yüksek Öğretim Yasası ivedilikle hazırlanmalıdır. Bu yasa çerçevesinde, üniversite-toplum-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, bilimsel bulguların endüstriye (TEKNOLOJİ), dolayısı ile de toplum yararına (REFAH) dönüşümünü hızlandıracak ve verimini artıcak olan SOSYAL KONSEY’lerin oluşturulması gerekir. Bu konseyler, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı ile koordinasyon halinde çalışmalarını yürütmelidir. Ayrıca, başta üniversitelerde çalışan bilim insanlarımız olmak üzere, akademik yükseltmelerde teknoloji ve sanayii-sonuçlu çalışmalara gereken önem ve destek verilmelidir.
Ülkemizin bilimsel ve teknolojik faaliyetleri, sadece İstanbul, Kocaeli, Ankara veya İzmir gibi belli merkezlere odaklanmadan ziyade bölgesel bazda planlanmalıdır. Ülkenin değişik coğrafi bölgeleri esas alınarak bu bölgelere uygun proje ve çalışma alanları, o bölgedeki en yetkin üniversite ve teknoloji sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların da katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Özetle, bölge bazlı teknolojik ve inovasyon çalışmaları ve yatırımları desteklenmelidir. Bu uygulama, özellikle ülkemizin güneydoğusunda yaşanan sorunların azaltılmasına da önemli katkılar sağlayacaktır.
Son Söz
Son 50 yıldır ülkemizde planlanan bilim ve teknoloji politikalarının neden başarılı bir şekilde uygulanamadığının en temel sebebi, bilim ve teknoloji konularının Türkiye siyasetinin gündeminde kendine yeterince yer bulamadığı gerçeğidir. Bu nedenin üzerinde ciddiyetle durmak gerekir. Çünkü bu konunun siyasi bir talep yaratabilmesi ancak güçlü bir toplumsal talebin oluşması ile mümkün gözükmektedir. İşte bu talebin yaratılması için karar uygulayıcıların üzerine düşeni yapması gerekir. Bunun yolu da, Türkiye ekonomisinin, üretimi temel alan bir gelişme göstermesidir. Üretime dayalı bir gelişmenin ön koşulu da, bilimsel bulgulara dayalı teknolojik ilerlemelerin hayata geçirilmesidir. İşte bütün bunlardan ötürüdür ki, Türkiye’nin geleceği için, etkin bir bilim ve teknoloji politikasının hızlı bir şekilde uygulamaya konulması gerekir. Özetle, bilim, teknoloji ve inovasyonda başarı sağlanmasi için öngörülen çözüm şu olmalıdır: Ülke için stratejik olan teknoloji alanlarına (özellikle, nanoteknoloji, biyoteknoloji, üretim otomasyonu, mikroelektronik ve bilgi teknolojisi ile enerji teknolojisi gibi öncelikli alanlarda) ve bu alanları destekleyecek bilimsel araştırma alanlarına odaklanmak; ARGE’ye yeterli kaynağı ayırmak; gerekli insan gücünü yetiştirme ve bunun için gerekli kaynağı ayırmak; siyasi sahiplenme; ve toplumsal katmanlarda farkındalık yaratmak. 8.9.2008
Tarih: 2016-03-02 01:56:30 Kategori: Sözlük
Soru Tarat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Sorunu sor hemen cevaplansın.
Türkiyede bilime gereken önem veriliyor mu neden Nedir
Türkiye’de, ulusal bir Bilim ve Teknoloji Politikası izleme ve uygulama çabaları, planlı kalkınma dönemleri ile başlamıştır. Birinci Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planının uygulanmaya başlandığı dönemle (1963-67) eş zamanlı olarak da TÜBİTAK kurulmuştur (1963). O tarihlerden günümüze kadar, bu çabalar değişik hükümetler tarafından çeşitlendirilerek artma eğilimi göstermiştir. Bunlardan en önemlisi ise 1983 yılında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun (BTYK) oluşturulmasıdır. Fakat bütün bu çaba ve iyi niyetlere rağmen arzu edilen sonuçlara ulaşmada ülkemiz istenen başarıyı bir türlü yakalayamamıştır. Bunun en temel sebeplerinden birisi, ulusal bir ortak politikanın oluşturulmasında yaşanan kurumlar arası sevk ve idare sorunu, yani koordinasyon sorunu olmuştur.
Buna bir de uygulayıcıların (hükümetlerin), bu politikaların hayata geçirilmesinde süreklilik (bazen mucbir sebeplerden ötürü, örneğin darbeler) ve kararlılık (çoğunlukla samimiyet ve beceri eksikliğinden kaynaklanan) göstermemeleri de eklenince, şimdiki tablo ile karşı karşıya kalınmıştır. Çarpıcı bir örnek olarak, iyi niyetlerle oluşturulan ve yılda iki kez toplanması kararı alınan BTYK, ne yazıktır ki ilk toplantısını ancak 1989’da, yani kuruluşundan 6 yıl sonra yapabilmiştir! Yeterince bilgi üretemeyen, ürettiği sınırlı miktardaki bu bilgiyi de teknolojiye dönüştüremeyen ve sonuç itibariyle toplumunun refahını artıracak yenilikleri (inovasyon) yakalamakta geri kalmış bir Türkiye, bölgesinde sahip olması gereken ekonomik büyüklüğe ve siyasal ağırlığa ne yazık ki hiç bir zaman sahip olamamıştır.
Bilimsel ve teknolojik birikimlerin hızlı bir şekilde ekonomik ve toplumsal açıdan bir yarara (yeni bir ürün, hizmet, sistem veya üretim yöntemi) dönüştürebilmesi, inovasyon (yenilik) becerisi olarak tanımlanmaktadır. Günümüz koşullarında, bir ulus, bilim ve teknoloji alanında gösterdiği yetkinliği (şayet varsa) inovasyonda da gösterebiliyorsa, bunu başaracak organizasyonel birikim ve becerisi varsa ancak o zaman, küresel ölçekte ekonomik ve siyasal açıdan söz sahibi bir güç haline gelebilir. Bu açıdan, Türkiye’nin, bilim ve teknoloji alanında alacağı tedbir ve iyileştirmelerin yanında, aynı zamanda bir Ulusal İnovasyon Sistemi de oluşturma zorunluluğu vardır. Bu sistem, ekonomik, siyasi ve sistemsel bir bütünlük içerisinde ele alınmalı, süreklilik ve kararlılık arzetmelidir.
Türkiye’nin bilim ve teknoloji politikası, “Türkiye’nin bilim ve teknoloji yeteneğini yükseltmek, bilim ve teknolojiye hakim, inovasyonda yetkinleşmiş bir ülke yaratmak” şeklinde tasarlanmalı ve stratejik bir konu olarak ele alınmalıdır. Gelecek nesillerimizin güvenliği ve bölgemizdeki varlığımızın devamı için Bilim ve Teknoloji ile Eğitim alanlarında yapılacak kökten reformlara ve ulusal bir hamle harekatına ihtiyaç vardır. Bu anlamda, ulusal bilim ve teknoloji politikamız; bilim ve teknolojiyi önemseyen, bilim ve teknoloji üretmede beceri kazanmış, bu becerilerini süratle ekonomik ve toplumsal refaha dönüştürme refleksini elde etmiş, küresel ölçekte insanlığın ortak mirası olan bilim ve teknolojiye yeterince katkı sağlayan saygın bir TÜRKİYE yaratmayı hedeflemelidir.
Türkiye’nin Bilim-Araştırma-Teknoloji Üçgenindeki Temel Problemleri
- Bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin yürütülmesinde tek seslilik ve samimiyet hep eksik kalmıştır. Bunun en tipik örneği olan, iyi niyetlerle oluşturulan BTYK’na bile arzu edilen işlerlik kazandırılamamıştır.
- Benzer şekilde, bilim ve araştırma adına yapılan planlamalar, ekonomik kalkınma programlarımız ile uyumlu halde yürütülememiştir.
- Başta üniversitelerimiz olmak üzere, araştırma kurumları ile uygulayıcı kuruluşlar ve sanayi arasında işbirliği imkanlarını geliştirici ve AR-GE hizmetlerini artırıcı bağlantılar yeterince kurulamamıştır.
- Temel araştırmalar, uygulamalı araştırmalar ve teknolojik gelişmeden oluşan üç ayaklı sistemde, zincirin halklaları arasında olması gereken ilişkiler ağı oluşturulamamıştır, böyle bir reflektif yetenek ne yazık ki hala geliştirilememiştir.
- Mali ve sosyal ortam yetersizliklerinden kaynaklanan, araştırma kuruluşlarına gidecek elemanların yetiştirilmesi gitgide zorlaşmıştır. Nitelikli AR-GE elemanı sayımız hep düşük düzeylerde seyretmiştir.
- Bilişim kuruluşları arasındaki iletişim ağları gereği gibi kurulamamıştır. Yurt dışı bilgi ağları (en azından Avrupa Birliği) ile ülkemiz arasında kurulmaya başlanan bağlar henüz yeterince geliştirilememiştir.
Bilim ve Teknoloji Bakanlığı
Şu anda ülkemiz neden bilim ve teknoloji alanında hak ettiği yerde değildir? Ya da bütün bu çabalara rağmen ülkemiz neden bilim ve teknoloji yarışına bizden sonra başlayan birçok ülkenin gerisindedir? Bu sorulara cevap oluşturabilecek en temel unsur, Cumhuriyetin ilanından bu yana bilimsel ve teknolojik gelişmeleri artırmaları amacıyla kurulan kurum ve kuruluşların hiyerarşik yapısı ve örgütlenme biçimlerinden kaynaklanan senkronizasyon (eşgüdüm) sorunudur.
Bugün, sanayi toplumlarının teknolojik atılımlar göstererek bilgi çağına geçiş yaptıklarını görmekteyiz. Çünkü bilgi çağına geçişte, toplumların tam sanayileşmiş (üst düzey teknolojik üretim yapabiliyor) olmaları bir ön gerekliliktir. Durum böyleyken, ülkemizin sanayileşme sürecine çok geç girmesi ve ancak hala yarı-sanayileşmiş bir ülke olması sebebiyle çok gerilerde kalmış durumdayız. Yapılması gereken şey, ülkemizin stratejik çıkarları doğrultusunda belirlenecek olan ulusal bilim ve teknoloji politikalarını hiç zaman kaybetmeden işlevsel bir yönetim yapısı içerisinde uygulamaya koymaktır. Bu nedenle, bilim, teknoloji ve inovasyona ilişkin karar ve uygulamaların; bürokratik yavaşlıktan uzak, koordinasyon sorunu yaşamayan merkezi bir otorite tarafından ivedilikle alınmasını sağlamak gerekir. Bu otoritenin adı Bilim ve Teknoloji Bakanlığı olmalıdır. Bilimsel ve teknolojik üretim sürecinde başarı kazanılması bu süreçteki halkaların bütünlüğüne bağlıdır. Bu halkalardan birinin kopmasının stratejik amaçları önleyecek nitelikte olacağı göz önüne alınarak, Türkiye’deki tüm bilimsel ve teknolojik araştırmalarda, ilgili kurumların üretim, yönetim, denetim ve eşgüdüm bağlamında Bilim ve Teknoloji Bakanlığı adı altında toplanması yararlı olacaktır. Ülkemizin en stratejik örgütlerinden birisi konumunda olacak böyle bir bakanlığın örgütsel yapsında, bilim ve teknoloji alanında yetkin akademisyen ve uygulayıcılar görev almalı, eğitim politikamız ile birlikte değerlendirilerek bütçesi anlamlı miktarlarda artırılmalıdır.
Türkiye’de AR-GE Faaliyetlerinin Bütçesi
Türkiye’de AR-GE harcamalarına ayrılan GSMH ortalama % 0.5, ekonomik olarak aktif her 10,000 kişiye düşen AR-GE personelinin sayısı ise 10 civarındadır. Orta vadede, bilimsel çalışmaların daha çok desteklenmesi ve teknolojik alt yapının geliştirilmesi amacıyla, AR-GE faaliyetlerine ayrılacak bütçenin GSMH’nın en azından %2,0’si seviyesine, her 10,000 kişiye düşen AR-GE personel sayısının da 25’e çıkarılması hedeflenmelidir. Üyesi olmaya çalıştığımız AB’de bu rakam ortalama %1.9 olup, bunun önümüzdeki yıllarda, ABD, Japonya, İsveç ve Finlandiya gibi gelişmiş ülkelerin sahip olduğu %3 düzeyine çıkarılması hedeflenmiştir.
Artırılacak finansal destekler ve uygulanacak yeni politikalar, şu hedeflerin gerçekleşmesini mümkün kılacaktır:
- bilim ve teknoloji yeteneği yükselmiş
- yetişmiş insangücü artmış
- eğitim ve öğretim sistemi gelişmiş
- AR-GE faaliyetleri anlamlı ölçüde hızlanmış
- özel kesimin AR-GE faaliyeleri içindeki payı artmış bir TÜRKİYE.
Bilim ve Teknoloji Adına Türkiye İçin Neler Yapılmalıdır?
Yüksek öğretimde ve bilimsel araştırmada evrensel kaliteyi yakalamış üniversiteler yaratabilmek için, örgütsel ve mali açıdan tamamen yenilenmiş, çağdaş normlara oturtulmuş yeni bir Yüksek Öğretim Yasası ivedilikle hazırlanmalıdır. Bu yasa çerçevesinde, üniversite-toplum-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, bilimsel bulguların endüstriye (TEKNOLOJİ), dolayısı ile de toplum yararına (REFAH) dönüşümünü hızlandıracak ve verimini artıcak olan SOSYAL KONSEY’lerin oluşturulması gerekir. Bu konseyler, Bilim ve Teknoloji Bakanlığı ile koordinasyon halinde çalışmalarını yürütmelidir. Ayrıca, başta üniversitelerde çalışan bilim insanlarımız olmak üzere, akademik yükseltmelerde teknoloji ve sanayii-sonuçlu çalışmalara gereken önem ve destek verilmelidir.
Ülkemizin bilimsel ve teknolojik faaliyetleri, sadece İstanbul, Kocaeli, Ankara veya İzmir gibi belli merkezlere odaklanmadan ziyade bölgesel bazda planlanmalıdır. Ülkenin değişik coğrafi bölgeleri esas alınarak bu bölgelere uygun proje ve çalışma alanları, o bölgedeki en yetkin üniversite ve teknoloji sektöründe faaliyet gösteren kuruluşların da katılımıyla gerçekleştirilmelidir. Özetle, bölge bazlı teknolojik ve inovasyon çalışmaları ve yatırımları desteklenmelidir. Bu uygulama, özellikle ülkemizin güneydoğusunda yaşanan sorunların azaltılmasına da önemli katkılar sağlayacaktır.
Son Söz
Son 50 yıldır ülkemizde planlanan bilim ve teknoloji politikalarının neden başarılı bir şekilde uygulanamadığının en temel sebebi, bilim ve teknoloji konularının Türkiye siyasetinin gündeminde kendine yeterince yer bulamadığı gerçeğidir. Bu nedenin üzerinde ciddiyetle durmak gerekir. Çünkü bu konunun siyasi bir talep yaratabilmesi ancak güçlü bir toplumsal talebin oluşması ile mümkün gözükmektedir. İşte bu talebin yaratılması için karar uygulayıcıların üzerine düşeni yapması gerekir. Bunun yolu da, Türkiye ekonomisinin, üretimi temel alan bir gelişme göstermesidir. Üretime dayalı bir gelişmenin ön koşulu da, bilimsel bulgulara dayalı teknolojik ilerlemelerin hayata geçirilmesidir. İşte bütün bunlardan ötürüdür ki, Türkiye’nin geleceği için, etkin bir bilim ve teknoloji politikasının hızlı bir şekilde uygulamaya konulması gerekir. Özetle, bilim, teknoloji ve inovasyonda başarı sağlanmasi için öngörülen çözüm şu olmalıdır: Ülke için stratejik olan teknoloji alanlarına (özellikle, nanoteknoloji, biyoteknoloji, üretim otomasyonu, mikroelektronik ve bilgi teknolojisi ile enerji teknolojisi gibi öncelikli alanlarda) ve bu alanları destekleyecek bilimsel araştırma alanlarına odaklanmak; ARGE’ye yeterli kaynağı ayırmak; gerekli insan gücünü yetiştirme ve bunun için gerekli kaynağı ayırmak; siyasi sahiplenme; ve toplumsal katmanlarda farkındalık yaratmak. 8.9.2008
Tarih: 2016-03-02 01:56:30 Kategori: Sözlük
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.
Yorum Yapx